TANRı VARSA EVRENDE, BUNCA KöTüLüK NIYE?

Böyle sıkıntılı zamanlarda sihirli bir şiir, öykü, roman, şarkı ya da bir film ararım ben, hiç olmazsa bir cümle...

Sizi bilmem ama ben bunaldım, sevgili okurlar. Son zamanlarda içim karardı.

Yollarda rastladığım her bir köpekle göz göze geldiğimde nereye kaçabileceğimi şaşırıyorum.

Evreni paylaştıklarımızdan biri de onlar ama şu sıralarda haberdar olmadıkları katliam planlarının hedefinde, namlunun ucundalar.

Her gittiğim mekânda insanlar pahalılıktan ve hayatın çekilmez olduğundan yakınıyor.

Evet, benzer konuşmalar hep olurdu ancak şimdi başka; artık dünyada kolay rastlanamayacak hızda bir yoksullaşma içindeyiz ve ekonomik durumumuzun kötüleşmesi yıllarla, aylarla değil, günlerle ölçülebiliyor.

Sorunların kaynağı kabak gibi ortada.

Ekonomiden hiç anlamayan bir yönetimin, ele geçirmiş olduğu ülkeyle yaptığı deneyleri de biliyoruz; insana, hayvana, doğaya yönelik herhangi bir sevgi ya da sorumluluk bilincinin bulunmadığını da.

"Biraz daha sabredelim, geliyor gelmekte olan" diyecek halimiz de pek yok doğrusu. Muhalefet bunca aşamadan sonra, bugün bile hâlâ yeterince güven vermiyor, veremiyor.

Memleket böyle de dünyanın hâli çok mu iyi? Değil elbette.

Bunaldık. Ben de bunaldım. Tatile gitsem? Belki ruhum biraz hafifler ama tonlarca ağırlığın gramlarla hafiflemesi beni kurtarır mı ki!

Ne yapmalı?

Böyle sıkıntılı zamanlarda sihirli bir şeyler ararım ben: Bir şiir, bir öykü veya bir roman, bir şarkı ya da bir film, hiç olmazsa bir cümle...

* * *

Tarihin karanlık bir dönemidir. İnsanlar insanlıklarını kaybetmiştir. Açgözlüdürler. Amaçları, yeryüzü nimetlerinden mümkün olduğunca yararlanmaktır; hep daha çoğunu ve daha iyisini tüketmektir.

Zengini de fakiri de sadece kendi menfaatini düşünmektedir. Menfaat için her türlü suç işlenmektedir. Hırsızlıklar ve cinayetler gırla gitmektedir. Kız çocukları, bir parça et karşılığında satılmaktadır.

Sevgi yoktur, dostluk yoktur, mutluluk yoktur. Nefret, düşmanlık ve hırs vardır.

Kaos giderek büyümektedir.

İnsanlık belki de yok olmayı hak etmektedir.

* * *

Ve Tanrı Nuh'a önemli bir görev verir: Her şeyi (ve bu arada aralarında çocuklarla gençlerin de bulunduğu "Tanrı'nın güvenini kaybetmiş insanlar"ı) silip süpürecek olan Büyük Tufan'dan bazı canlıları kurtarması ve daha sonra onlarla birlikte yeryüzündeki hayatın yeniden başlamasını sağlaması.

Nuh ve ailesi, kısa sürede inşa ettikleri devasa gemiye bütün hayvanlardan birer çift alarak yola çıkarlar. Geride kalanlar sular altında kalarak yok olmuştur.

Aylar sonra gemi bir dağa "oturur" (bir inanışa göre Ağrı Dağı'na, bir başka inanışa göre Cudi'ye).

Acaba bundan sonra yeryüzünde huzur ve mutluluk egemen olacak mıdır? Artık kötülükler geride kalmış mıdır?

İlk insanlar olarak kabul edilen Âdem ile Havva'nın küçük oğlu Habil'i öldüren büyük oğlu (ve "tarihteki ilk katil") Kabil'den türeyenlerden, onların şiddet ve kötülüklerinden arınılmış mıdır?

* * *

Aradan binlerce yıl geçti.

Yukarıdaki sorulara cevapları siz verin.

İlk çağlardaki insanların aklından hayalinden geçmeyecek teknolojik gelişmelerden yararlanma şansına kavuşmuş olan bizler, günümüz insanları, şiddetten ve kötülüklerden arındık mı? Yoksa...

2024 Türkiye'sine bakın bir! İçimizde biriken nefrete, hoşumuza gitmeyene zarar verme ve onu yok etme arzusuna, şiddetin her türüne (fiziksel, cinsel, psikolojik, ekonomik vb.) eğilimli olmamıza!

Ve neredeyse isteyerek kötülüklerimizi çoğaltmamıza, yarıştırmamıza! Her geçen gün yüreklerimizin biraz daha kararmasına engel olamamamıza!

Kendini tartışılmaz derecede saygın, dürüst, namuslu, iyilik timsali sayan her birimizin içinde nasıl canavarlar gizleniyor acaba?

İstatistiklerde ülkenin cezaevlerinde cinayetlerden hırsızlıklara kadar birçok suçtan hüküm giymiş insanlarla ilgili bir sürü veri bulabiliyoruz.

Ya dışardakilerin gizli suçları? En azından suç eğilimleri, "yüz kızartıcı" davranışları ve düşünceleri?

Böyle konularda hiçbir istatistik verisi yok...

* * *

Her zaman birilerini suçlayıp kendini sütten çıkmış ak kaşık gibi görmek hiçbir sorunu çözmüyor.

Gevezelikle rahatlamak değil, gerçekten bir şeyleri anlamak ve aşmak niyetindeysen, önce aynaya dikkatle bakman gerekiyor. Şiddet ve nefret sadece bizim şiddetle nefret ettiğimiz kişi ve ortamlardan yayılmıyor ki, içimizde de usulca filizlenip zamanla dal budak sarıyor.

Neyse, daha fazla uzatmayayım.

Bugünlerde eski bir filmi yeniden izledim. Nuh: Büyük Tufan.

Başrollerinde Russell Crowe, Jennifer Connelly ve Anthony Hopkins gibi ünlü isimlerin yer aldığı filmin yönetmeni Darren Aronofsky.

Ne sinema eleştirmeniyim, ne de tarih, din ya da felsefe uzmanı. Filmi didiklemek değil amacım. Sadece izlerken içimdeki karanlığı dağıtacak bir ışık, bir çıkış, bir cümle aradım.

Âdem'den sonraki onuncu kuşak sayılan Nuh'un zamanındaki şiddeti ve kötülükleri bugünle kıyaslamaya çalıştım.

* * *

Yunan filozofu Epikür'ün ünlü sorusunu çoğunuz duymuşsunuzdur:

"Tanrı varsa evrende, bunca kötülük niye? Neden Tanrı kötülüğe izin veriyor?"

Ona karşı çıkanların cevabını bilenleriniz de vardır mutlaka:

"Tanrı yoksa evrende neden iyilik var? İyilik varsa Tanrı da var demektir."

Bu soruyu ve cevabı ben de yeniden sorgulamaya çalıştım.

Tanrı varsa da yoksa da yeni bir Büyük Tufan'ın çıkıp çıkmayacağını merak ettim.

Bu sefer felâketten kurtulma aracı olacak bir Nuh'un Gemisi bulunamayabileceğini düşündüm.

İnsanların masum temsilcileri çocuklara ve insanlığın en büyük saygısızlıklarının kurbanı olan hayvanlara, bitkilere, doğaya üzüldüm.

Umutsuzluğum bir kez daha umudumu bastırdı.

Hakan Aksay kimdir?

Hakan Aksay, 1981'de 20 yaşında bir TKP üyesi olarak Sovyetler Birliği'ne gitti. Leningrad Devlet Üniversitesi Gazetecilik Fakültesi'ni bitirdi. Brejnev, Andropov, Çernenko ve Gorbaçov iktidarları döneminde 6 yıllık kıymetli bir SSCB deneyimi kazandı.

Doğu Almanya'da 1,5 yılı aşkın gazetecilik yaptıktan sonra TKP'den ayrılarak Türkiye'ye döndü. Bir yıl kadar sonra bağımsız bir gazeteci olarak Moskova'ya gitti ve 20 yıl boyunca (Yeltsin ve Putin dönemlerinde) çeşitli gazete ve TV'lerde muhabirlik ve köşe yazarlığı yaptı.

Bu dönemde Türk-Rus ilişkileriyle ilgili çok sayıda proje gerçekleştirdi. Moskova'da '3 Haziran Nâzım Hikmet'i Anma' etkinliklerini başlattı ve 10 yıl boyunca organize etti. Dergi ve internet yayınları yaptı. Rus-Türk Araştırmaları Merkezi'nin kurucu başkanı oldu.

2009'da döndüğü Türkiye'de 11 yılı T24'te olmak üzere çeşitli medya kurumlarında çalıştı; Tele1 ve Artı TV kanallarında programlar hazırlayıp sundu; Gazete Duvar'ın Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı. Gazeteciliğin yanı sıra İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde Rusya-Ukrayna danışmanı olarak çalışıyor. Türkiye'nin önde gelen Rusya ve eski Sovyet coğrafyası uzmanlarından olan ve "Puşkin madalyası" bulunan Hakan Aksay'ın Türkçe ve Rusça dört kitabı yayımlandı.

  ]]>

2024-07-26T20:58:06Z dg43tfdfdgfd